19 Mayıs 2014 Pazartesi

Kalabalıklar İçinde Yalnızım!

Telefonda konuşuyorum. Sorun şu ki, kendimi dışarıdan izliyormuş gibi hissediyorum. Televizyon seyreder gibi….

İş yerinden çıkıp otobüse biniyorum. Orası da gerektiğinden fazla kalabalık. İş çıkış saati,uzun süren trafik çilesi, yanımda ayakta duranlar konuşmak istiyorlar belli ki, yanıt veriyorum. Sonunda eve ulaşıyorum. Markete uğrayıp, yemeklik malzeme alıyorum. Kasada duran kız beni tanıyor. Ayaküstü iki sohbet de onunla ediyorum.

Evin kapısını açıyorum. Kedim beni bekliyor. Bütün gün yalnız olduğundan aç ve sevilmek istiyor. Sürekli mırıldanıyor. Karnını doyuruyorum, sevip okşuyorum. Onun da gönlünü yapıyorum. Duşa girip yıkanıyorum. Güzel bir kahve pişiriyorum. Henüz acıkmamışım. Dinlendirici bir müzik koyuyorum. Bir sigara yakıyorum, telefon çalıyor. Kız arkadaşım, sevgilisi ile kavga etmiş. Dakikalar, belki saatler süren aşk derdini dinliyorum. Gereken şeyleri söylediğime eminim. O da mutlu ve rahatlamış bir şekilde kapatıyor. Tam elime kitabımı alacakken, kapı çalıyor. Karşı komşum, fal için kapatılmış kahve fincanıyla geliyor. Kocası geç kalacakmış, laflarız diye düşünmüş. Buyur ediyorum, falına iki yalan atıyorum. Seviniyor. O da uzun uzun anlatıyor, dinliyorum. Sonunda gidiyor.

Balkona çıkıyorum. Bir sigara daha yakıyorum. Derin bir nefes çekiyorum. Dumanı rüzgardan dağılıyor. Dışarısı biraz serin. Yaz tam olarak gelmedi, geceleri biraz üşütüyor. İçeri giriyorum. Yatağa uzanıyorum. Bugün herkes mutlu oldu mu? Bana ihtiyacı olanlara tam olarak yardımcı olabildim mi? Peki, ruhum neden içimde değil? Nasıl oluyor da kendimi dışarıdan izleyebiliyorum?

İçinde ruh olamayan bir beden, ne kadar yaşıyor sayılır? İçinde aşk olmayan bir kalp ne kadar sayılırsa! Yalnızım! Şehrin gürültüsü bitmiş. Işıklar tek tek sönüyor. İnsanlar sevdikleri ile uykuya dalmak üzereler. Eski bir şarkı geliyor aklıma, mırıldanıyorum: “Bir ben uykusuz, bir ben huzursuz, bir ben çaresiz, bir ben sensiz…”

Etrafım insan doluyken, üstelik seviliyorken, dostlarım, ailem, sosyal hayatım varken; bu kadar yalnız hissetmek garip değil mi? Değil! Aşkın boşluğunu dolduracak ne bir kişi, ne bir olay var. Birini seviyor olmak, kocaman yatakta sarmaş dolaş uyumak, gece kabus gördüğünde, “geçti canım, ben yanındayım” diyecek birine sahip olmak çok büyük bir lükstür. Kimileri buna sahiptir, kıymet bilmez.

İnsanoğlu sahip olduklarına sahip çıkamıyor. Değerini kaybedince anlamak gibi bir akılsızlığımız var. Özlediğimiz, hasret çektiğimiz her şey, elimizin altında olunca önemsizleşiyor. Oysa elde etmek için ne savaşlar vermiştik? Yalnız doğduk, yalnız öleceğiz diyorlar. Elbette, tam olarak öldüğün an yalnızsın. Bunu kimseyle paylaşmak gibi bir çabamız da olamaz. Ancak o ana gelene kadar geçecek süreyi yalnız geçirmek için gösterilen bu çaba neden? Huzur azgınlığı yapıyoruz. Sevgimize, aşkımıza gerektiği kadar sahip çıkmıyoruz. Gün gelip kaybedince, pişmanlık duyuyoruz ama çok geç oluyor.

Ben bu gece de yalnızım. Siz, uyurken üstünüzü örten birine sahipseniz, iki elle tutun. Bir gün çok geç olabilir…..